×

Hata

[OSYouTube] Alledia framework not found

https://www.youtube.com/watch?v=zuMqvl6CJ04&feature=share

https://www.youtube.com/watch?v=AXFArM43Qrs&feature=share

 

Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfını tanıtım etkinliği "Dertli Divani ile Muhabbet" Çorlu Belediyesinin Memduh Şevket Esendal salonunda 2 Mayıs 2015, Cumartesi gecesi yapıldı.

“Yazık ki ne yazık dostlar geçip giden zamana

Karanlıktan aydınlığa bir yol alınmaz oldu

Madem her şey insan için, her şey insandan yana

Hani hak, hukuk, adalet, nerede bulunmaz oldu

 

Ezen ezilen sınıflar karışmış birbirine

Riyakar olanlar geçmiş aklıselim yerine

Önün sonun görmeyenler gider körü koruna

Ehli irfan olmayınca karar kılınmaz oldu

 

Asalet kişide yoksa soydan boydan ne gelir

Arifler, gerçek erenler bunu hep böyle bilir

Der, Dertli Divani canlı cansız tüm kainat bir

Varlık aleminde varız neden bilinmez oldu”

 

Dertli Divani’nin dizeleri ile başladık yıla. Son albümü Hakisar’da yer alıyor bu türkü. Hani cuk oturduğundan gündeme “yeri geldi de söyledik” türünden bir giriş bizim ki.

Üstelik karar almışız; yeni yılda kavga ile ruhlarını, hırsızlıkla bedenlerini besleyenlerin tahriklerine kapılmadan, ne varsa insane dair öyküler derleyeceğiz yeniden.

Asıl adı Veli Aykut olan Dertli Divani(Dede) deyince de, her biri mıh gibi, insan yüreğine işleyen sözleri geliyor ki aklıma, yazmasam olmaz şimdi.

Diyor ki Dertli Divani:

“Cahiller kendini aklar,

Kamiller kendini yoklar…”

 

İnsana bir ayna gibi kendini gösteren bu sözler “ben ne yaptım” sorusunu, ne kadar az sorduğumuzu kendimize hatırlatıyor.

Okumayan, bilmeyen, kulaktan dolma öğrenen, nereye gideceğini bilmeden “ağız dolusu söven” bir toplum olduysak eğer, hepimiz kendi payımızı sorgulamalıyız bu gidişte.

Susarsan, görmezsen, duymazsan sana kimse dokunmaz diye büyütülen ama maymundan beter olduğunu, anca kendine dokunduğunda yılan farkedenler ülkesinde bazen yılgınlığa düşüyor insan.

 

Ne kadar gerisine düştüğümüzü çağın Avrupa Birliği ya da ABD söyleyince farkedenlere niye yazıp, niye çiziyoruz diye düşündüğümde, haklı bir taraf da bulmuyor değilim kendime.

 

İnsanın yolunu yolda karşılaştıkları değil, yol arkadaşı saydıkları belirliyor. Hayatı boyunca sürgünlerde yaşamış dimdik duran bir baba, öğretmen gibi öğretmenler (mesela öğrencisi olmatan onur duyduğum edebiyat öğretmenim Şair Ahmet Telli ,Binali Seferoğlu gibi felsefe öğretmenleri), yükseköğrenim Siyasal Bilgiler Fakültesi idolleri Prof.Dr. Mümtaz Soysal, Prof. Dr. Alaaddin Şenel, Prof.Dr. Sina Akşin, Prof.Dr. İlber Ortaylı, gazetecilikte izlediğin ilk MEB Bakanı Avni Akyol, adaylık teklifinden onur duyduğum Bülent Ecevit gibi başbakanlar…

Başka türlü davransam ihanet etmiş olurdum kendime. Bu kumaştan hırsızlığa, yolsuzluğa karşı, insan haklarına saygılı bir elbise çıkar.

Hani diyordu ya Ahmet Kaya; “dağlarında zülüm var, düşemem yar peşine…”

Tayfun TALİPOĞLU (Yurt Gazetesi)

Direk Bağlantı

UNESCO Programı kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye’de ilk kez 2008 yılında seçilmiş ve ilan edilmiş olan Âşık Dertli Divani, Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde (OMÜ) söyleşiler yaptı.

Mayıs ayının ilk haftası Dertli Divani Rhone Alpes Alevi Kültür Merkezi (AKM) tarafından düzenlenen bir panele konuk oldu. Bizler Fransa Alevi Birlikleri Federasyonu (FUAF) Basın Yayın Komisyonu olarak sizler için Dertli Divani baba ile görüşerek Alevilerin gündemini sorunlarını ve 27 Mayıs günü FUAF’ın 7. Genel Kurulu üzerine bir söyleşi yaptık. Söyleşi öncesi öncelikle Dertli Divani babayı tanıyalım:

Dertli Divani, 1962 yılında Şanlıurfa’nın Kısas köyünde doğdu. Babası, asıl adı Hamdullah olan Âşık Büryani’dir. Küçük yaşlarda bağlama çalmayı öğrenen, şiir yazan ve cemlerde bulunan Dertli Divani, hem kendi şiirlerini hem de babası ya da başka âşıkların şiirlerini besteliyor. Mahlasını oluşturan Dertli bölümünü 1978 yılında Emrullah Efendi, birkaç ay sonra evlerini ziyaret eden Bektaş Efendi ise Divani bölümünü verdi. Dertli Divani’nin pek çok eseri, değişik sanatçılar tarafından da seslendirildi. Divani’nin eserlerini, Arif Sağ, Zülfü Livaneli, Belkıs Akkale, Musa Eroğlu, İlyas Salman, Sebahat Akkiraz, Güler Duman, Gülcihan Koç, Deste Günaydın, Erdal Erzincan, Tolga Sağ, İlkay Akkaya, Yavuz Bingöl, Selda Bağcan, Kıvırcık Ali gibi birçok sanatçı yorumladı. “Serçeşme”, “Diktiğimiz Fidanlar”, “Kısas Semahı”, “Nurhak Semahı”, “Turnalar Semahı”, “Düvaz-ı İmam”, “Bilesin”, “Altım Üstüm Kaç Kuruşluk” gibi eserleri, en fazla bilinen ve yorumlanan eserlerinden sadece birkaçıdır. Dertli Divani ayrıca 5 üniversitede bitirme tezine konu oldu.

Birleşmiş Milletler’in kültür kuruluşu UNESCO tarafından 26 Kasım 2010’da Dertli Divani (Veli Aykut) Âşıklık-Zakirlik dalında “Yaşayan İnsan Hazinesi” seçildi.

Dertli Divani’nin bu ödülü almasının gerekçesi, Alevi-Bektaşilerin cem ibadetinde 12 Hizmet’ten biri olan zakirliği sürdürmesi olarak açıklandı.

Rhone-Alpes Alevi Kültür Merkezi’nin davetlisi olarak Villefranche’a geldiniz. Burada bir panel ve muhabbete dâhil oldunuz. Rhone Alpes AKM tarafından düzenlenen bu muhabbet erkânına ilişkin düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Yıllar önce de yine aynı derneğe gelmiştim. Sanırım ilk olarak 1995-1996 yılları olsa gerek. Daha sonra da 1-2 kez geldim. Yani bu derneğin ilk kuruluşunu biliyorum.

Panel ve muhabbete ilişkin düşüncelerime gelince her şeyden önce bugün yapılan muhabbetin daha da yaygınlaşması, her bölgede ve bütün Alevi Kültür Merkezlerinde daha sık aralıklarla yapılması gerektiğini söylüyorum.Çünkü yolumuz ve inancımızla ilgili bilgileri paylaşmamız, genç kuşaklarımıza aktarmamız açısından son derece önemlidir.

Muhabbette de söyledim. Pir Sultan Abdal gibi, Seyit Nesimi gibi, Virani, Sıtkı, Edip Harâbî, Kaygusuz Abdal ve Yunus gibi, bilge âşıklar ve ozanların hepsi bu muhabbet ortamlarının ürünüdür. Bu muhabbetler aynı zamanda birbirimizi yakından tanımamıza, sevip saymamıza, sorunlarımızı, sevinçlerimizi, özlemlerimizi, paylaşmamıza ve çözümler üretmemize vesile oluyor.

Yaklaşık 8-10 yıldır Avrupa’nın her ülkesinde Türkiye’nin her bölgesinde bu tarzda muhabbetlerin yapılmasını tavsiye ediyoruz. Her kurum kendi üyeleriyle haftada en az bir kez bu şekilde toplanıp kendi arasında da bu muhabbetleri yapmalıdır. Bugün yapılan muhabbet bana göre amacına ulaştı. Gelen canların hepsi memnuniyetlerini dile getirdi. Bu da beni mutlu etti. O kadar yorgun ve uykusuz olamama rağmen son derece keyif aldım.

Fransa’ya sık sık geliyorsunuz ve FUAF’ın düzenlediği etkinliklere katılıyorsunuz. FUAF ve Fransa Alevi Hareketine ilişkin düşünceleriniz nelerdir?

Fransa Alevi Birlikleri Federasyonu özellikle son beş altı yıllık zaman dilimi içerisinde çok büyük hizmetler yaptı. Tüzüğünde Fransa Federasyon başkanlarının ve aynı zamanda dernek başkanlarının da iki dönemden fazla başkanlık yapamaması kuralının bu kültüre hizmet etmeye aday olan insanların şevkini daha da artırır. Hizmet etmek isteyenlerin önünü açar. Ayrıca bu kurumlar kimsenin mülkiyeti değil ki. Yola gönül verenlerin ortak alanıdır. Hizmet her alanda yapılabilir. İllaki başkan olmak gerekmiyor. İnanan, aşkı olan kurumların içinde maddi manevi katkısını yaparak, üyelik gereklerini yerine getirerek de hizmet etmiş olur. Akıllı ve üretken gençlerimiz çoğalıyor. Onlara güvenmek ve önlerini açmak gerekiyor. Fransa Federasyonunun yapısı buna çok müsait.

Dışarıdan bakıldığında çığ gibi büyüyen çok güzel çalışmalar yapan ve yönetici kadronun gönül birliği içinde hizmet etme aşkı ve bilinci görüntüsü ile tabanın yönetici konumunda olanlara güveni var. Bu derli toplu olmanın, diğer federasyonlarımıza da olumlu yansımaları var. En çok dikkatimi çeken ve takdir ettiğim tarafı, kurumların uyum içinde ve üretken olmasıdır. Tabii federasyon yönetiminin profesyonel bir anlayışla hareket etmesinin en etkin rol oynadığını unutmamak gerekir.

Bundan iki yıl önce FUAF Genel Başkanı tarafından hazırlanan ve sunulan YAY ve KALB projelerine ilişkin düşünceleriniz nelerdir? Çünkü YAY ve KALB projelerinin dünya Alevilerinin birliğine katkı sunacağını düşünüyoruz. Siz bu konuda neler söyleyebilir siniz?

Dergâhta birlik adı altında yapılan Anadolu ve Avrupa’yı kapsayan bir dizi toplantıların 37. final toplantısı 10-11 Eylül 2011 tarihinde Hacıbektaş’da yapıldı. Bu son toplantıda FUAF Genel Başkanı Durak Arslan bu projeyi sundu.

Biz bu projeyi başından beri biliyorduk. Bu projeyle ilgili düşüncelerimizi sürekli Durak Başkana iletiyorduk. Kendisi de sürekli geliştirerek güncelledi bu projeyi. Bu proje her yönüyle desteklenmesi gereken bir projedir. Ki hayat bulunca bence bütün sorunlarımızı kökünden çözecek olan bir projedir. Belki bazı insanlarımıza ütopya gibi olabilir. Ütopya da olsa bu bizim gerçekleştirmek istediğimiz hayalimizdir. İmkânsız diye bir şey yok. Olabildiğince bunu aşama aşama hayata geçirmek gerekiyor. Örgütlenme modelimizi bu çerçeve içerisinde daha da olgunlaştırıp ileriye taşımamızın gerektiğini her yerde söylüyorum.

Türkiye’de son süreçte Alevilere yönelik saldırılar devam ediyor. Son örneği Aydın’da yaşadık. Ondan önce, İzmir, Adıyaman Erzincan’da benzeri saldırılar yaşandı. Bu konular neler söyleyebilirsiniz?

Öncelikle bu saldırıların arkasında kimlerin olduğu tespit edilmiş değil. Bu saldırılar bir takım güçlerin, Türkiye’yi bir tartışma ortamına, bir Alevi Sünni çatışmasına çekmek isteyenlerin işi olabilir. Olayların faillerini bulmak konusunda gayri ciddi açıklamalar yaptığı için iktidara ve geleneksel devlet yapısına da güvenmiyoruz.

Geçmiş yüz yıllara oranla daha derli topluyuz. Daha örgütlüyüz. Avrupa ülkelerinde Avustralya, Kanada, İskandinavya ülkelerinde örgütlenmişiz. Anadolu’da hemen hemen her kentte Alevilerin yaşadığı bütün bölgelerde derneklerimiz cem evlerimiz var. Böyle bir karmaşayı yaratmak isteyenler belki bizim tepkimizi ölçmeye yönelik olarak da yapmış olabilir.

Bizler yerdeki karıncayı dahi incitmemeye özen gösteren bir inanca sahibiz ama her şeyin bir sınırı vardır. Hem ülkeyi yönetenler, hem bulanık suda balık avlamak isteyenler Alevilerin demokratik alanda bundan sonra sonuna kadar mücadele edeceğini bilsinler oyunlarını kuralına göre oynasınlar. Artık katliamlara maruz kalan, eza cefa gören yok sayılan bizler olmayacağız. Maraşlarda Sivaslarda neler yapıldığını biliyoruz. Bunları tekrardan söylememize gerek yok.

Eskiden bizler bu kadar iletişim içinde değildik. Çok şükür her yönüyle örgütlülük açısından baktığımız zaman tatmin edici bir durumda olmasak da bize göre, aslında yeteri derecede bir gücümüz, bir birliğimiz var. İnsanlarımızın bu konuda daha soğukkanlı olmalarını ve kesinlikle en ufak bir taşkınlığa girmeden bunu doğru analiz edip gençlerimize de kurumlarımıza da sâkin olmak gerektiğini her yerde söylüyoruz. Ki örgütlüğün sorumluluklarından birisi de budur. Bu oyunu bozmamız için daha derli toplu örgütlü olmalı ve gönüllerimizi birleyerek gücümüzü artırmalıyız.

Diyanet Başkanı tarafından Danimarka’da yapılan açıklama ile Hacı Bektaş Dergâhının Alevilere iade edilmesi yönündeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Yapılan açıklama samimi midir?

Asla samimi değil. Emevi siyaseti hep böyledir. Bizleri birbirimize düşürmek için ortaya bir şey konuşurlar sonra da bunu kendi içimizde tartışır dururuz.

Aleviler, “cemevi ibadet yerimiz” diyor. Diyanet, önce bunu kabul etmelidir. Bütün inançlara ve ibadetlere saygılıyız ama cami ibadeti bizim ibadetimiz değildir. Diyanet, farklı kültürlere ve inançlara saygı duyuyorsa 2. Mahmut döneminde bizleri Sünnileştirmek için Hacı Bektaş Dergâh avlusuna 1834 yılında yaptırılan caminin kaldırılması gerektiğini söylemelidir. Bütün dergâhlara ve tek hane Sünni ailelerin yaşamadığı Alevi köylerine yaptırılan ve hala yapılmaya çalışılan camiler var. Diyanet, öncelikle bunların yanlış olduğunu söylemeli ve engel olmalıdır.

Evet, başta Hacı Bektaş Dergâhı olmak üzere dergâhlarımız bize verilmelidir. Kapatılmadan önce Hacı Bektaş Dergâhının son postnişini Cemalettin Çelebi ve Veliyettin Çelebidir. Veliyettin Hürrem Ulusoy’un da dedesidir. Kayıtlarda var daha bir göbek dönmemiş. Diğer dergâhların da kendi işleyişi içinde asıl sahipleri bellidir.

Dergâhta birlik çalışmasının son aşamaları nelerdir ve önümüzdeki süreçte bu yönde çalışmalarınız devam edecek mi?

İnançsal açıdan birliğin sağlanmasına vesile olmak amacıyla Serçeşme Pir Dergâhı yola çıktı. Yok olmamak için, yol süreğimiz olan erkânlarımızın güncellenmesi gerektiğini hepimiz biliyoruz. İnançsal yapının da çağın koşullarına ve “el ele el hakka” düsturuna göre inşa edilmesi zorunluluğu da ortak bir görüş.

Şimdi derlenen erkânların bir taslak haline getirilip uzman kişiler ve inancı temsil eden ocaklarımızın düşünce ve önerileri doğrultusunda “yol bir sürek bin bir” anlayışını göz önünde tutarak ana kuralların birlenmesini sağlamak faydalı olur kanaatindeyim. Yöresel Semah, Düvaz, Miraçlama, Tevhit ve belli ritüeller yine yaşasın ama anlamadığımız dilden ve de ithal edilen dualardan kültürümüzü ve erkânlarımızı arındırmamız şart. Yoksa asimile olmaya daha müsait duruma düşeriz. Bu çalışmalar devam ediyor. Dergâh kurumsallaşıyor. “Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfı” kuruluyor.

AKP hükümeti tarafından çıkartılan ve yürürlüğe konulan 4+4+4 yasasının amaçları nelerdir?

4+4+4 tamamen Alevileri Sünnileştirme projesidir. Kendi gibi düşünmeyenleri, kendileri gibi inanmayanları kendilerine benzetme politikasıdır. Kur-an ve peygamberin hayatı, mecburi değil “isteğe bağlı”, “seçmeli” olacak vs. Bir kere Türkiye toplumu, henüz kendisinden farklı düşünene, farklı inanana hoşgörülü, toleranslı bir toplum mudur?

Din eğitimi ve Kur-an öğretimi devletin işi olamaz. Devlet bütün toplumlara ve inanışlara eşit mesafede durmalı. Ancak herkesin inancını ve ibadetini özgür yapabileceği ortamlar sağlanmalı ve her inanç grupları bunu kendisi karşılamalı. Kimse kimseye inancını ibadetini dayatmamalı. Devlet hukuk kuralları içinde toplumsal barışı sağlamalıdır. Ayrıştırıcı olmamalıdır. Bizim anlayışımız budur.

Son olarak FUAF tarafından 27 Mayıs günü olağan genel kurulu yapılacak. Bu konuda neler söylemek istersiniz Fransa’da yaşayan Alevilere tavsiyeniz nedir?

Son 5-6 yıllık gelişmeyi daha da ileriye götürmelerini tavsiye ederim. Dışarıdan bakıldığı zaman, Fransa’nın imajı gerçekten de takdir edilecek bir noktadadır. O yüzden bunu geriye düşürmeden daha da ileriye taşımak başta örgütlülük içersindeki dostlar olmak üzere hepimizin görevidir. Burada yaşayan canlar, kurumlardaki yöneticilerimiz, federasyon yönetimine girecek olan yeni arkadaşlar da inanıyorum ki bu noktaya dikkat edeceklerdir. Zaten herkes bu anlayış içinde olup, hizmet etmenin ciddi fedakarlıklar gerektirdiği bilinciyle geliyor. Bu da insana tam anlamıyla güven veriyor.

Tavsiyeme gelince; Yolumuz ve öğretimizle ilgili büyük bir bilgi eksikliği ve kirliliği var. Yönetime talip olan arkadaşlar dinler tarihinden başlayıp, felsefeden bütün semavi dinlere varıncaya kadar derli toplu bilgiye sahip olmaları için biraz okumaya zaman ayırırlarsa iyi olur. Birde bu örgütlülük işi bilgi ve birikim ister. Bu da ayrı bir daldır diye düşünüyorum. Mesela benim dernek yöneticiliği ile ilgili bir becerim olamaz. O alanda tecrübeli olan bilgisi olan insanların önü açılsın. Birde samimi olan insanlar tercih edilsin. Gerçekten hizmet edebileceğine inandığımız insanlar gelsin. Bizler de hep birlikte destek olalım. Eski yönetimde olan insanlar da becerilerini, birikimlerini ve tecrübelerini sürekli yeni arkadaşlara aktarıp onlara destek olmaya devam ederlerse bence kartopu gibi bu örgütlülük hem büyür hem de bütün zorlukları aşarak gelişir.

Bize zaman ayırdığınız ve engince bilgilerinizi paylaştığınız için sizlere teşekkür ediyoruz ve çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.

Eyvallah ben de sizlere başarılar diliyorum. Aşk ile…

 Röportaj: FUAF Basın Yayın- Düzgün Doğan

 Tarih: 31.05.2012

Sosyal Medya