ALEVİLİK GELENEĞİNDE BİR AŞIK: DERTLİ DİVANİ
Cem ERDEM1
“Bir çakıl taşı getirin kâfidir, ilmi nesiller tamamlar.
Fuat KÖPRÜLÜ”
ÖZET
Kaynaklarını ozanlık geleneği ve İslam kültüründen aldığı kabul edilen Âşık edebiyatı, Anadolu’da ve diğer tüm Türk yurtlarında etkisini göstermeyi başarabilmiş bir halk edebiya- tı koludur. Tarih içerisinde dinamikleriyle gelişip zenginleşen âşık edebiyatı, özellikle XIX. Yüzyıldan sonra sosyal hayattaki değişimler sebebiyle toplum üzerindeki etkisini yitirse de günümüze kadar varlığını sürdürmeyi başarabilmiştir.
Bu makalede asıl adı Veli AYKUT olan Urfalı Âşık Dertli Divani’nin hayatı, sanatı ve şiirlerin- den örneklere yer verilmiştir. Bektaşî tarikatına bağlı olan Âşık Dertli Divani, âşık edebiyatı tarzındaki şiirlerinde tasavvufî unsurlara da yer vermiş ve şiirleriyle sesini geniş halk kitlele- rine duyurmuştur.
Hece vezniyle ve çoğunlukla dörtlükler halinde yazdığı şiirlerini saz eşliğinde çalıp söyle- miştir. Âşık Dertli Divani, sade Türkçesi, samimi üslubuyla ve kendine has edasıyla âşıklık geleneğinin XXI. yüzyılda önemli temsilcilerindendir.
Anahtar Kelimeler: Âşık, Âşıklık geleneği, Urfalı bir âşık, Âşık Dertli Divani.
A MINSTREL IN ALAWI TRADITION: DERTLİ DİVANİ ABSTRACT
The Minstrel Literature, accepted as having taken its sources from the minstrelsy custom and İslam culture, is a folk literature branch which has succeeded in entering to all parts of the Turkish land, from the big cities to the most deserted villages. This literature developing and growing rich in time has maintained its existence until today even if it has lost its strength because of the changes in the social life after 19th century.
In this article some examples of the life, art and poems of Minstrel Dertli Divanı from Urfa whose real name is Veli Aykut have been given. Dertli Divani who is attached to the religious order of Bektaşi made himself known by wide mass with his poems giving mysticism examp- les in his minstrel literature poems
1 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Yüksek Lisans Öğrencisi.
He sang his poems that he had written in syllabic rhythm and quatrains playing saz. Minstrel Dertli Divani is one of the most important representative of the Minsterlsy custom in 21st century with his simple Turkish, sincer mode and typical manner
Key Words: Minstrel, The custom of strelsy, A minstrel of Urfa, Minstrel Dertli Divani
1. GİRİŞ
Âşık edebiyatı, kendisinin veya başkalarının şiirlerini saz eşliğinde çalıp söyleyen ya da halk hikâyeleri anlatan ve âşık adı verilen saz şairlerinin müşterek meydana getirdikleri bir edebi- yattır [Oğuz, 2007: 138 ].
Âşık edebiyatını, sade bir dil kullanarak şiirlerini daha çok hece vezniyle yazan ve saz çala- rak yurdu dolaşan âşıkların eserleri oluşturur. Âşık edebiyatı, tüm Türk dünyasında ozanlık geleneğinin bir devamı olarak gelişip olgunlaşmış toplumun hissiyatını yansıtan önemli bir halk edebiyatı kolu olmuştur. Geniş halk tabakalarının dil ve duygu inceliğine, heyecanlarına cevap veren bu edebiyatın şairlerine genel olarak; “halk şairi”, “saz şairi” veya “âşık” denilmek- tedir [Karahan, 1991: 550].
Türk dünyasının kültür varlığının önde gelen unsurlarından biri âşıklık geleneğidir. Bu gele- nek Türk cumhuriyetleri ve topluluklarında ortak bir mirastır [Artun, 1996].
Bu ortak mirası en iyi bir biçimde anlamak ve yorumlayabilmek için bu gelenekle ilgili araş- tırmalar yapılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda âşıklık geleneği dâhilinde sözlü kültür unsurları kayda geçirilmelidir.
Urfa- Harran’ bağlı Kısas Köyünde yetişen âşıklık geleneğin temsilcileri, bulundukları bölge- de Türkçenin güçlü ve edebi bir özellik gösterecek biçimde kalmasında etkin rol almışlardır. Farklı dilleri konuşan bir çevre içerisinde yer almasana rağmen Türkçeyi incelikleriyle kullan- mayı başarabilme gücünü göstermiş olan Kısas, âşıklık geleneğinin temsilcileri bakımından da başarılı örneklerle doludur.
Bu başarıda Alevi-Bektaşi şairlerinin şiiri, inançlarının bir parçası olarak görmelerinin de et- kisi büyüktür. Bu düşünüş biçimi inancın yanında, Türkçenin arı bir biçimde kullanılagelme- sini de beraberinde getirmiştir.
XXI yy. da âşıklık geleneğin önemli temsilcilerinden biri de Âşık Dertli Divani’dir. Bir Alevî- Bektaşi şairi olan Âşık Dertli Divani, üzerinde ciddi çalışma yapılmamış âşıklarımızdan biri- sidir.
Bu çalışmada Alevi-Bektaşi geleneği içerisinde yetişmiş olan Âşık Dertli Divani’nin hayatı, edebi şahsiyeti ve eserleri ile ilgili bilgiler ortaya konulmuştur.
2. ÂŞIK DERTLİ DİVANİ ’NİN HAYATI, EDEBİ ŞAHSİYETİ VE ESERLERİ
2.1. ÂŞIK DERTLİ DİVANİ’NİN HAYATI ETRAFINDA
Âşık Dertli Divani’nin asıl adı Veli Aykut olup 15.01.1962 yılında dünyaya gelmiştir. Dertli Divani Urfa’ya 12 km uzaklıktaki Kısas köyünde doğmuştur. Onun doğduğu, çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği bu köy, Harran ovasında, etrafı üzüm bağları ve fıstık ağaçları ile çevrili yemyeşil bir Alevi-Bektaşi, Türkmen köyüdür. Âşık Dertli Divani Kısas’tan şiirlerinde bahsetmiştir:
İl Urfa Kısas Köyü’nden Yaşar gider deli gönül Yüce karlı dağ belinden Aşar gider deli gönül
Âşık Dertli Divani, Harran’a olan sevgisini bir dörtlüğünde şöyle dile getirir: O hüzünlü dertli başına kurban
Kuru soğan yavan aşına kurban
Senin toprağına taşına kurban Hey canım güzelim Harran Ovası
Şu anda belde olan Kısas yaklaşık 4500-5000 civarında nüfusa sahip, okuma yazma oranı oldukça yüksek bir köydür. Kısas’ın nüfusunun büyük çoğunluğu en az lise öğrenimini ta- mamlamış durumdadır. Beldede kız ve erkek çocukların tamamı okula gönderilmektedir.
Babasının adı Hamdullah Aykut’tur. Kendisi gibi babası da âşıktır. Âşık Büryani mahlasını kullanır. Âşık Dertli Divani’nin babası 1965-1974 yılları arsında köyün muhtarlığını yapmış- tır. Daha sonra Hacı Bektaş dergâhından icazetli mürşit vekili olarak gelen dedelerin akabin- de 1978 yılında Malatya civarında Hacım Sultan evlatlarından Ali Onbaşı’nın( Ali Ülger) ölümünden sonra o yörenin görgü cemlerini yapmak üzere babası mürşit vekili olarak gö- revlendirilmiştir. 1990 yılına kadar bu görevi sürdürmüştür.7 Kasım 1990’da vefat etmiştir.
Babası cumhuriyetin ilk dönemleri olmasına rağmen ilkokulu bitirmiştir. Ayrıca Arapçayı da Türkçe kadar güzel bir şekilde okuyup yazabilmektedir. Aşığın annesinin okuryazarlığı yoktur. Fakat çeşitli sohbetler vasıtasıyla kendisini yetiştirmiştir. İkisi kız beşi erkek olmak üzere yedi kardeşi vardır. İlk ve ortaokul eğitimini Kısas’ta, lise eğitimini ise Şanlıurfa Tica- ret Lisesi’nde tamamlar. 3 Mart 1982’de Ankara Mamak Muharebe Okulu Çavuş Talimgâh Taburu 2.Operasyon Bölüğü’ne askere alınan âşık, daha sonra İstanbul Hashal’daki 6.Piyade Muharebe Bölüğüne gönderilir. Askerlik dönüşünde babasıyla birlikte köylerde ‘cem’lere ka- tılır. Babasının ölümünden sonra ise dedelik görevini Âşık Dertli Divani sürdürmüştür.
Ailedeki bütün bireyler saz çalıp söylemektedirler. Fakat içlerinde, kaset çalışmaları olan, şiir yazan sadece Âşık Dertli Divani’dir. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İşletme Bö- lümü mezunudur. Dertli Divani yaşamını Ankara’da sürdürmektedir
Âşık Dertli Divani hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinde konserler vermiştir. Bunun dı- şında Alevi-Bektaşi geleneğini sürdüren serçeşmenin merkezinde yetişen biri olarak cemler yürütmek için de programlara da katılmaktadır.
2.2. DERTLİ DİVANİN’NİN ÂŞIKLIĞI ETRAFINDA
SAZ –SÖZ-RÜYA-MAHLAS-BADE-ŞİİR
İlk saz çalmaya 12 yaşlarında babasının curasında başladığını belirtmektedir. Onun saz çal- maya başlamasında içinde yetiştiği Alevi-Bektaşi geleneğinin büyük etkileri görülmektedir. Bu etkiyi Dertli Divani şu sözleri daha da açık biçimde ortaya koymaktadır: “Cemlerde otu- rurduk 12 hizmet bittiğinde dört gözle büyüklerimizin, bir de sizi dinleyelim, demesini bek- lerdik” [Erdem, 2006: 12-14] .
Görüldüğü gibi Âşık Dertli Divani’nin içinde bulunduğu ortam âşıkların yakında takip edi- lebildiği bir ortamdır. Dertli Divani’nin âşık olma isteğinin böyle bir kültür ortamında temel- lendiğini söyleyebiliriz. Âşık Dertli Divani saz çalmaya başlamasını ve âşık olma yolundaki ilk adımlarını şöyle değerlendirir: Saz çalmayı, bir ders görerek eğitim görerek değil de, cem kültüründe pişerek yoğrularak, büyüklerimizin ellerine parmaklarına bakarak öğrendik. Saz çalmaya başlarken Âşık Doksandaon babam Âşık Büryani gibi cemde aynı zamanda zakir olan büyüklerimizin nasıl okuduklarını göre göre biz de onlara kendimizi uyarlamaya çalı- şarak saz çalmaya başladık. Daha sonra birkaç satır mısra dörtlük karalamaya çalıştık. Daha sonra kendi şiirlerimizi yazmaya başladık. [Erdem, 2006: 15] .
İlk deyişlerini 14-15 yaşlarında yazmıştır. Dertli Divani âşık olmaya olan isteğini şöyle anla- tır: Gündüz hayalimde gece düşümde, diye bir söz vardır. Temmuz ayında yazın sıcağında susamış bir insanın suya olan isteği neyse benim de âşık olmaya, iyi saz çalmaya olan isteğim; suya olan hasret gibiydi. Çocukken Âşık Veysel’i, Nesimi Çimen’i, Davut Sulari’yi, Mahsuni Şerif ’i, Âşık Daimi, Âşık Ali Metini gibi âşıkları Sofya radyosunda dinlediğim zaman, keşke bu âşıkların yarısı kadar, dörtte biri kadar saz çalmayı bilseydim de tek bir gözüm kör olsaydı, derdim. Gece uyuduğum zaman rüyamda saz çaldığımı görürdüm, sevinirdim. Sabahleyin kalkar bakardım ki çalamıyorum, üzülürdüm ağlardım [Erdem, 2006]. Görüldüğü gibi Dertli Divani’nin âşık olmaya olan isteği, ulaşılmak istenen bir hedef, bir tutku haline gelmiştir.
İsim yanında, ona eklenen sıfat ananesi, cemiyette hususiyetle belli bir fonksiyonu olan şah- siyetlerde ”lakab” veya “mahlas” adı altında İslamiyeti kabulden sonra da renk değiştirerek bu güne kadar devam etmiştir [Elçin 1997: 43].
Dertli Divani mahlasını alırken çeşitli rüyalar görmüştür. Bunu şöyle aktarmaktadır: “Rü- yamda bana Kanberi, Kudreti gibi tam hatırlayamadığım mahlaslar verildi. Büyüklerime gördüğüm bu rüyaları söylediğimde, bu iş rüya ile olmaz kendi kendini geliştireceksin, ye- tiştireceksin, dediler.
İlk ve orta devir halk edebiyatı devrinden gelen; alplarda, erenlerde(evliya) ferdiyetin dam- ga-sıyla karşımıza çıkan mahlas alma geleneği, şairlerin hayatında
1. Şeyh-Pir Tesiriyle
2. Üstadlar, İmamlar tarafından
3. Kendi kendine olmak üzere üç şekilde görülmektedir[Elçin 1997: 44].
Dertli Divani’nin mahlas alması belli bir gelenek dâhilinde olmuştur. Âşık, mahlas alma gele- neğini şöyle anlatmaktadır:
Bir âşığa mahlas; ya yöredeki büyük bir âşıktan veya gönül bağımızın olduğu Pir Hacı Bektaş Veli evlatlarından âşıklarla, ozanlarla ilgilenen en büyük efendi dede tarafından verilir. Bana mahlasımı iki büyük efendidede verilmiştir. 1978 yılının şubat ayında Emrullah Efendi Dertli mahlasını verdi. 7 mayıs 1978 yılında ise Bektaş Efendi Divani mahlasını vermiştir. Bundan sonraki tüm eserlerinde Dertli Divani mahlasını kullanmıştır.
Âşık Dertli Divani bir şiirinde mahlas almasındaki bu durumu şöyle anlatmıştır. Hakk’ın âşıklara cevr ü cefası
Âşık olan neyler dünya sefası
Dinle canım cananımın sevdası DERTLİ’yi eyledi DİVANE gönül.
Âşık Dertli Divani bade içmemiştir. Bade içme konusundaki düşüncelerini şu şekilde açık- lamaktadır:
Bade içmenin kişinin kendi iç dünyası ile ilgili olduğunu düşünmektedir. Hz. Muhammet, peygamberlik bende hatmolundu demiştir. Cebrail de nasıl Tanrı ile peygamber arasında el- çilik görevini yapıyor ise kâmil insanların gerçek âşıkların, sadıkların rüyaları da bir vahiy, hakkın bir habercisi niteliğindedir. Badenin bir maddi âlemi, bir de manevi âlemi vardır. Maddi âlemi; kâinat, evren, gezegenler kısacası eşya oluşturur. Manevi âlemi ise görünmeyen bilinmeyen taraf oluşturur. Evreni sadece duyularımızın bize izin verebildiği ölçüde algılaya- biliyoruz. Daha fazla duyumuz olsa dünyayı daha iyi algılaya biliriz. İşte kâmil insan dünyayı sadece beş duyu organıyla algılayan değil, çevresindeki ilahi yaratılışı her yönüyle algılamaya çalışandır. Gören insan ile görmeyen insan arasındaki fark ne ise kâmil insan ile cahil insan arasındaki fark da budur. Madde âlem ile manevi âlem arasındaki fark da buna benzemekte- dir. Şekip Şahadoğru der ki:
Şekip babam der ki evliya çoktur Eğer göremezsen elbette yoktur
O yüzden bade içmeye ben inanmıyorum demek yanlış olur. Çünkü gören kişiye aşikâr; gö- remeyen kişiye ise gizlidir, sırdır, karanlıktır. ’Görmüyorum yoktur’ demek insanın kendisin- deki eksikliği dile getirmesidir. Bununla birlikte badeyi mucizevî bir şekilde ortaya atmak da doğru olmaz. [Erdem, 2006: 13] .
Dertli Divani rüyada bade içmediği fakat gerçek mürşitlerin elinden dolu içtiğini belirtmek- tedir.
2.3. DERTLİ DİVANİN’NİN ETKİSİNDE KALDIĞI ÂŞIKLAR
XIII. asırda Yunus Emre ve XIV-XV. asırlarda Kaygusuz Abdal, XVI. asırda Pir Sultan Abdal, Türk şiirinin en büyük şahsiyetleridir. Hem şair hem mutasavvıf olan bu şairlerin mükemmel şiirleri zamanımıza kadar orijinalitelerini kaybetmeden gelmişlerdir [Güzel, 2002: 17]. Âşık Dertli Divani’nin etkisinde kaldığı âşıklar içinde Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Yunus Emre’nin büyük etkisi vardır. Âşık Dertli Divani, Yunus Emre ve Pir Sultan Abdal’dan etki- lenmesini şu sebeplere bağlar. “Beni etkileyen iki insan Yunus Emre ve Pir Sultan Abdal’dır. Pir Sultan Abdal’ın tek başına da kalsa, yiğitçe mertçe doğru bildiklerinden taviz vermeden zorluklara göğüs germesi, ezilen halkın yanında olması, adeta iliklerime kadar işlemiştir. İkincisi Yunus Emre’dir. Yunus’un canlı ve cansız varlıklara karşı duymuş olduğu sevgi, ırk din dil gözetmeksizin yaklaşımı beni derinden etkilemiştir. [Erdem,2006: 17]. Dertli Divani, Yunus’a olan sevgisini çeşitli şiirlerinde işlemiştir:
Kavgaya nefrete karşı Yunus sevgi barış diyor Hem güzel Mevla’ya karış Olmaz böyle varış diyor
Daha önce de belirttiğimiz gibi Âşık Dertli Divani; yüzyılımızın ozanlarından Âşık Veysel’i, Âşık Nesimi Çimen’i, Âşık Davut Sulari’yi, Âşık Mahzuni Şerif ’i, Âşık Daimi, Âşık Ali Metini’yi kendisine örnek almış ve onların yolunda ilerlemeye çalışmıştır.
3. ÂŞIK DERTLİ DİVANİNİN ŞİİRLERİNDE KAFİYE, REDİF VE KAVUŞTAK
3.1. YARIM KAFİYE
Mısra sonlarındaki tek ses benzeşmesine yarım kafiye denilmektedir. Âşığımızın şiirlerinde bu tür kafiyenin örneklerine sıkça rastlanmaktadır:
Bizimle çağlayıp aktı Dönüp gönül evim yıktı Her taraktan bezi çıktı Ona da yazıklar olsun
3.2. TAM KAFİYE
Mısra sonlarındaki iki ses benzerliğine denilmektedir. Âşık Dertli Divani’nin şiirlerinde tam kafiye örneklerine rastlanmaktadır:
Tamu Uçmak iki cihan İncil, Tevrat, Zebur, Kur’an Bunlar hep sendedir inan Daha ne istersin Mevla’dan
3.3. ZENGİN KAFİYE
En az üç ve daha fazla ses benzerliğine dayanan kafiye çeşidi olup aşığımızın şiirlerinin büyük bir bölümünde rastlanmaktadır:
Sözün söyle haktan yana İstersen dokunsun bana Her türlü nimeti sana Bahşetmiş ulu yaradan
3.4. TUNÇ KAFİYE
Bir mısranın sonundaki kelime, diğer mısraların sonundaki kelimelerin içerisinde geçerse buna tunç kafiye denir.
Tan etme kâmili olursun gümrah Sapma gayrı yola budur ulu rah
3.5. REDİF
Mısra sonlarında kafiyede sonra gelen yazılışları ve anlamları aynı olan ses, kelime ve kelime gruplarına redif adı verilir.
Gerçek er meydanda özünü haşlar Yüz bin gaip eri gönlümde kışlar Düşman sever amma dost bizi taşlar Bilmezler ki Hakk’ın deste gülüyüz
3.6. KAVUŞTAK (NAKARAT)
Birinci dörtlüğün ikinci mısraının ilk ve daha sonraki dörtlüklerde tekrarıdır. Güzel Hakkın bin bir ismi bu anla
Birisi Muhammet biri Ali’dir Küntü kenzullah’da var olan imla Birisi Muhammet biri Ali’dir
4. ÂŞIK DERTLİ DİVANİ’NİN ŞİİRLERİNİN YAPISI
4.1. KELİME YAPISI
Âşık Dertli Divani’nin çocukluğu köy; gençliği ve orta yaşı ise şehir muhitinde geçen bir şa- irimizdir. Yetiştiği coğrafyanın âşığın dili üzerinde büyük bir etki sahibi olduğunu unutma- mak gerekir. Kısas farklı etnik gruplar arasında kalmış bir yerleşim yeridir. Kısas’ın Kürt ve Arap yerleşimlerinin arasında Türkçeyi kullanması, üzerinde dikkatle durulması gereken bir noktadır. Kısas’ın Urfa merkezine yakın olması, konuşma dilinde kimi benzerliklerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Âşık, kendine özgü bir dil dünyası olan söyleyicidir. Bu söylemede dil, anlatımı etkili kılan niteliktir. Bunlardan bir kaçını şöylece sıralayabiliriz:
1. Yerel kelimeler
2. Yerel deyimler
3. Yeni yaratımlara yöneliş
4. İkilemeler
5. Pekiştirmeler
6. İmgesel kelime öbekleri
7. Atasözleri ve deyimler [Artun, 2005:151-153].
Urfa’daki konuşma dilinde kullanılan kimi çekim eklerinin (belirtme eki, şimdiki zaman eki, yönelme eki, tamlama eki) söylenişindeki farklılık Kısas’taki Türkçede de göze çarpmakta- dır. “Bana” yerine “biye”; “geliyor” yerine “geliy”; “evinize” yerine “eviyze” denmesi bunun örneklerinden birkaçı olarak sıralanabilir [Sağ, 2004: 5]. Buna karşın Kısas’ın kendisine has deyimlerinin olması bir Kısas ağzından söz edilmesini gerekli kılmaktadır.
İlk bilgilerini aldığı Âşık Büryani’nin Arapça, Farsçayı hâkim düzeyde biliyor olması, Âşık Dertli Divani’nin şiirlerinin dil yapısını da belirlemiştir. Şiirlerinde 8’li 11’li hece ölçüsünü sıkça kullanmıştır. Şiirlerine baktığımızda ayetlerin ve hadislerin de kullanıldığını görürüz.
Sırât-ı müstakim2 bu menzil kardaş Varmayıp geri cayanda oldu Hakikat yoluna olmuşken sırdaş Nefsaniyetine uyan da oldu
Âşık Dertli Divani’nin eserleri dil açısından incelendiğinde farklı görünümlerle karşılaşılır. Konuşma dili denilecek kadar yalın bir dilin kullanıldığı şiirlerin yanı sıra, tasavvufi terim- lerin ve Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin yoğun olarak bulunduğu şiirlere de rastlanır. Aşağıya aldığımız iki farklı dörtlük Âşık Dertli Divani’nin şiir dili noktasındaki farklı yakla- şımlarını örneklemesi bakımından dikkate değerdir:
Bir kerece gelmiş oldum cihana Bu aşkın elinden ben yana yana Bir Dertli Divani diyerek bana Kendine bağladı güzel yâr beni...
Azmi sebat ilmi kâna Lal-i gevher vel dürdânâ Girinceğiz bu meydana Ahti ikrar yekta gerek
2 Sırât-ı müstakîm, Peygamber yolu olarak tarif edilmiştir (Yasin, 36/4; el-Har 22/54; eş-Şurâ 42/52; ez-Zuhruf 43/43). Ayrıca (el-En’âm, 6/126, 135; Hud, 11/56); sırat-ı müstakîm, Allah yolu bazan hidayet (el-En’âm, 6/87; Yunus 10/25; es-Saffât 37/118; en-Nisâ, 4/68, 175; el-Feth 48/2, 20), bazan ibadet (Meryem, 19/36; Yasin 36/61; ez-Zuhruf, 43/64; en-Nahl 16/76) ve bazan da adâlet anlamında kullanılmıştır.
Âşık Dertli Divani’nin şiirlerinin, Pir Sultan Abdal’ın şiirlerine söyleyiş yönünden benzerlik- ler gösterdiğini görmekteyiz:
Şükreyle İlâh’a göndermiş hâna Özün çek içeri kaçma yabana Düşmanın kurşunu kâr etmez bana
Deldi ciğerimi dostun sözleri. (Âşık Dertli Divani)
Şu kanlı zalimin ettiği işe Garip bülbül gibi zar eyler beni
Yağmur olmuş yağar başıma taşlar
İlle dostun bir fiskesi yaralar beni (Pir Sultan Abdal)
Bu unsurlar dikkate alındığında âşığın şiir dilini algılamak daha da kolaylaşacaktır. Âşığın di- linde Arapça ve Farsça kelimelere rastlamaktayız. Ayrıca âşığın zengin bir tasavvufi kültür içinde yetişmesi çeşitli hadisleri ve ayetleri şiirlerinde işlemesini de beraberinde getirmiştir.
Halk ve Divan Edebiyatları, kendilerine özgü özellikleri olan iki ayrı edebiyat geleneğimizdir. Bununla birlikte, zaman içinde etkileşme sonucunda bazı ortak özellikler ortaya çıkmıştır. Bu ortak özelliklerden birisi de halk şairlerinin divan geleneği dahilinde şiir yazma eğilimleridir [Kurnaz, 1990:45-49].
Âşık Dertli Divani’nin Arapça ve Farsça kelimeleri kullanacak derecede kelime bilgisi oldu- ğunu görebilmekteyiz.
Güftumu guşune mengüş eyleyegör ey ihvan Ağyara meyil edenin arzusu yar olamaz Cemalından cemal vermiş sana Hazreti Süphan Na Hak’taysa gözün çün gördüğün didar olamaz
Âşık tarzının ilk oluşmaya başladığı XVI. yüzyıl sonlarından beri gerek dış unsurlar, yani vezin ve şekil bakımından gerekse iç unsurlar bakımından klasik şiir tesirini daima kuvvet- le göstermiştir [Köprülü, 2004: 44]. Âşık Dertli Divani’nin şiirlerinde de bu tesiri görmek mümkündür.
Lâl-ı gevher dürr-ü mercan satarız 09l sebepten anlayan yok bizleri Öyle bir dilbere bağlanmışım ki Mah-i tab cemali ahu gözleri.
4.2. MAHALLİ SÖYLEYİŞLER
Âşığın dil dünyası, içinde bulunduğu kültür ortamında şekillenir. Aynı zamanda âşık içinde bulunduğu kültür ortamının bir yansıtıcısıdır. Âşık Dertli Divani’nin şiirlerinde mahalli söy-
leyişlere rastlanmaktadır. Âşığın dil dünyasını göstermesi bakımından yöreye özgü bilmece- ler, maniler, dualar ve beddualar önem arz etmektedir.
Bilmeceler
Kat katıdır, kat katı budur Allah’ın hikmeti, yapıcılar yapamaz, dökmeciler dökemez. (Soğan) Köpük kusan taş gördüm, gider gelmez kuş gördüm. (Ocak Taşı, Süt, Sabun, Duman) Küçük mezer düniy gezer. (Postal, Ayakkabı) (Havuç) [İvgin, 2004].
Deyimler
“Ağbatı cümlesine” (Darısı herkesin başına), “Alatam alında” (Çok korktum), “Alatamı aldı” (Fırsatımı kesti), “Bahtılı başına” (Ne mutlu ona), “Cindirlenmek” (Sinirlenmek), “Deh düş- memek” (Farkında olmamManiler
“Kapı kıbleye bakıy Yüreğime mıhlar çakıy Çok mu eviyze geldim Anay başıma kakıy”
“Hayran oldum ben siye Yazığıy gelsin biye Karşıki dağlar gibi
Güvenmiştim ben siye” [Sağ, 2004: 5]. Dualar ve Beddualar
Allah biriziyi bıng ede.
Allah işiyi gücüyü rast getire. Allah mırazıyı vere.
Ölmiyesen, elaleme örnek olasan. Sağ gide, ölü gelesen. [İvgin, 2004].
Âşık Dertli Divani’nin şiirlerinde yer alan mahalli söyleyişler aşağıdaki şiirlerinde örneklen- miştir.
Kimi kör kötürüm kimi beyhuda İçimdeki sırrı diyemem ya da Esaletsiz şu üç günlük dünyada Eski dostlar şimdi bana el gibi.
Kâmilin sohbeti dünyayı değer Dünyaya aldanan gafilin iş meğer Hakikata ermek istersen eğer
Yık nefs kalesini âmar eyleme.
Azmi sebat ilm-i kâna Lal-i gevher vel dürdânâ Girinceğiz bu meydana Ahti ikrar yekta gerek.
Her can bu pınara damlayamadı Ben gamkeşim diyen gamlayamadı Nice ihvaneler anlayamadı Görenin olgunu körün keliyiz. Senin bu dünya dediğin
İmtihan dünyası kardaş Mecnun’u derbeder eden Leyla’nın sevdası kardaş.
Teslim-i Rıza’dan doğup çün gelmişem bu bab’a Yummamışam desem yalan gözüm gaflet-i hab’a Bir taraftan bir tarafa esince bad-ı saba
Terse harman savuranın kazancı kar olamaz.
5. ÂŞIK DERTLİ DİVANİ HAKKINDA YAPILAN YAYINLAR
Âşık Dertli Divani’nin şiirleri gazete, dergi ve kitaplarda yayınlanmıştır, hakkında çalışmalar da yapılmıştır. Âşık hakkındaki çalışmalar aşağıdaki kitap ve dergilerde yer bulmuştur:
5.1. AKADEMİK ÇALIŞMALAR
Atılgan Halil, Kısaslı Âşıklar .Özdal Basım Yayın, Urfa 1992
Atılgan Halil, Acet Mehmet, Haranda bir Türkmen Köyü: Kısas. KB Yayınları, Ank., 2001 Duygulu Melih, Alevi-Bektaşi Müziğinde Deyişler, İst.,1997
Kervan dergisi, Ocak 1993
Kervan dergisi, Sayı 29, Ağustos 1993 Kervan dergisi
Radikal İki, 26 kasım 2002 “Cümlemiz Bir Nesneden” Evrensel ,16 eylül 2000
Sağ (Aydınlar) Pınar, Kısas Folkloru İçinde Dertli Divani’nin Sanatçı Kişiliği ve Eserleri, İs- tanbul , 2004 (Yayımlanmamış Lisans Tezi, Danışman: Y. Doç. Dr. Göktan AY)
ERDEM, Cem.(2006) Âşık Dertli Divani’nin Hayatı, Sanatı ve Edebi Kişiliği, Ankara, (Ya- yımlanmamış Lisans Tezi, Danışman: Doç. Dr. Ali Yakıcı)
5.2. KASETLER
Âşık Dertli Divani bugüne kadar dört kaset çıkarmıştır. Bunlar: Divane Gönül, 1989
Diktiğimiz Fidanlar, 1992
Duaz-ı İmam, 1995
Serçeşme , 2000
6. ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
Duaz-ı İmam
Eğer bizden sual sormak istersen Muhammed-Ali’ye bağlı özümüz. Hidayet nurunu görmek istersen Hasan Mücteba’ya bağlı özümüz
Neler etti Şimir Mervan-ı lain Ehli beyt’e zulüm eyledi hain Kerbela’da şehit oldu Hüseyin İmam-ı Zeynel’e bağla özümüz
Ol Yezit değil mi müşrik-i münkir Biz daim eyleriz Mevla’ya zikir
Çok cefalar çekti Muhammet Bakır Cafer-i Sadık’a bağlı özümüz
Münafıktır Ehli Beyt’e zulmeden Set hezaren lanet okuruz dilden İnanıp sevmişiz can-ı gönülden Musa-yı Kazım’a bağlı özümüz
Dayanmaz dü âlem bu tür cefaya Şikâyet eyledik bar-i Hûda’ya İmamlık intikal etti Rıza’ya
Şah Taki Naki’ye bağlı özümüz
Hasan’ül Askeri Hakka yar oldu İmamlık Muhammed Mehdi’de kaldı Sonra Hacı Bektaş Pir Veli geldi
Pir Balım Sultan’a bağlı özümüz
Kalender Çelebi, Şah Kızıl Deli Sıtk ile severiz demişiz beliğ Cihanın Ahiri hem de evveli Evladı Hünkâr’a bağlı özümüz
Der Dertli Divanî sözün tamamı Kalmadı, gönlümün zerrece gamı Bu devri zamanın kutbü imamı Seyyit Feyzullah’a bağlı özümüz
OLAMAZ
Güftumu güşüne mengüş eyleyegör ey ihvan Ağ yare meyil edenin arzusu yar olamaz Cemalinden cemal vermiş sana Hazreti Süphan
Na Hak’taysa gözün çün gördüğün didar olamaz
Fazlullah’tan dersin alan özünü tenha kıldı Âşık-ı Sadık olanlar tevhid-i Hakk’a daldı Bir dilbere meyleyledim aklımı baştan aldı
Sert esen bin bir bad ile Mansur-u dar olamaz
Teslim-i Rıza’dan doğup çün gelmişem bu baba Yummamışam desem yalan gözüm gaflet-i haba Bir taraftan bir tarafa esince bad-ı saba
Terse harman savuranın kazancı kar olamaz
Nar-ü bad-ü ab-ı Hakten Âdem’de tekmil vücut Gel beri Dertli Divani Âdem’e eyle sücut Cihanda her ne var ise bil ki Âdem’de mevcut Âdem’de mevcut olmayan cihanda var olamaz
İLAHİ
Gece gündüz durmaksızın Yoluna revamız senin.
Her yerde hazır nazırsın Sensin mabudu cümlenin
Ezel ebed sensin Gaffar Ben bir mücrim-i günahkar
Medet mürvet senden ey yar Bağışla suçumu benim
Muhammed-Ali Nurundur Bektaş-ı Veli Sırrındır
Bu senin gizli varındır Gördük didarı cemalin
Dertli Divani’ye himmet N’ola dilber kıl hidayet Bakidir nuru vilayet Şahidi Kur’an-ül mubin
BİRİSİ MUHAMMET BİRİSİ ALİ’DİR
Güzel Hakkın bin bir ismi bu anla Birisi Muhammet biri Ali’dir, Küntü kenzullah’da var olan imla Birisi Muhammet biri Ali’dir
Çün lahma ke lahmi buyurdu Ahmet Neslim bakidir ta ruzu kıyamet Sahibi mürüvvet şefiî ümmet
Birisi Muhammet biri Ali’dir
Dertlî Divanî’nin hem penahgahı Hemi secdegahı. hem kıblegahı. Dü cihan mülkünün hem padişahı Birisi Muhammet biri Ali’dir
7. SONUÇ
Urfa’da doğup büyüyen asıl adı Veli Aykut olan Dertli Divani, Bektaşi tarikatı içerisinde kü- çük yaşlarda âşıklık geleneğine ilgi duymuş günümüz âşıklarından biridir.
Âşık Dertli Divani, sazı ve sözüyle âşıklık geleneğinin adap ve erkânına sahip bir âşıktır. Âşıklığa başlamasında; babasının âşıklık geleneğinin bir temsilcisi olması yanında Alevî-
Bektaşî deyişlerini dinlemesinin ve cemlere katılmasının da etkisi olmuştur. Bunun yanın-
da Yunus Emre, Pir Sultan Abdal ve Kaygusuz Abdal gibi geleneğin temsilcilerinin şiirleri- ni okuması, Âşık Veysel, Nesimi Çimen’i, Davut Sulari’yi, Âşık Mahzunî Şerif gibi çağdaşı âşıklardan etkilenmesi ve Kısas gibi âşıklık geleneğinin yaşadığı bir çevrede bulunmuş olması bu gelenek içerisinde yer almasında önemli rol oynamıştır.
Âşığın mahlasını alması bir gelenek dâhilinde olmuştur. Âşığa, ‘Dertli Divani’ mahlâsı bağlı olduğu Pir Hacı Bektaş-ı Veli dergahı evlatlarından âşıklarla, ozanlarla ilgilenen en büyük efendi dedeler tarafından verilir. Âşığa; Emrullah Efendi tarafından “Dertli”, Bektaş Efendi tarafından “Divani” verilmiştir. Bundan sonraki tüm eserlerinde “Dertli Divani” mahlasını kullanmıştır.
Saz çalabilen âşık, şiirlerini genellikle önce yazıp sonra saz eşliğinde okumakta, bunun yanın- da irticalen de şiir söyleyebilmektedir.
Âşık Dertli Divani, şiirlerinin halka ulaştırılmasında sözlü ortamın yanı sıra yazılı ve elekt- ronik kültür ortamlarından da yararlanmış; halka açık birçok konser vermiş, birkaç kaset çı- kartmıştır.
Âşık, şiirlerini genellikle koşma tarzında yazmış ve daha çok 8’li ve 11’li hece ölçüsünü kul- lanmıştır. Divan edebiyatından etkilenerek yazdığı şiirlerinde ise 16’lı şekilleri kullanmıştır
Doğal ve akıcı bir üslûba sahip olan âşık, duygu ve düşüncelerini, hayallerini anlatırken şiir- lerinde âşıklık geleneğinin kelime kadrosunun yanında yerel söyleyişleri tasavvufi unsurları ( ayetler, hadisler vb. ) da kullanmış, kendine has üslûbuyla geleneksel anlatım şekillerinden ve anlatım kalıplarından yararlanmıştır.
KAYNAKLAR
ARTUN, Erman, (1996) Günümüzde Adana Âşıklık Geleneği (1966-1996) ve Âşık Feyma- ni, Adana, Adana Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yayınları.
ARTUN, Erman (2001) Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı, Ankara, Akçağ Yayınları ARTUN, Erman, (2005) Âşıklık geleneği ve Âşık Edebiyatı, İstanbul
CUMHUR, Müjgan, (1968) Başakların Sesi, Ankara, s.351 Poyraz Reklam Yay ÇOBANOĞLU, Özkul. (2000). Âşık Tarzı Kültür Geleneği ve Destan Türü, Ankara, Akçağ
Yayınları.
DİZDAROĞLU, Hikmet. (1994). Halk Şiirinde Türler, Halk Ozanlarının Sesi, S:4, Ankara, Hakad Yay.
ERDEM, Cem.(2006) Âşık Dertli Divani’nin Hayatı, Sanatı ve Edebi Kişiliği, Ankara, (Ya- yımlanmamış Lisans Tezi, Danışman: Doç. Dr. Ali Yakıcı)
ELÇİN, Şükrü. (1997) Halk Edebiyatı Araştırmaları I, Ankara, Akçağ Yay.
GÜNAY, Umay. (1989) Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Ankara, Akçağ Yay. GÜNAY, Umay; (1996). Âşık Tarzı Edebiyat Hakkında Düşünceler, Mehmet Kaplan İçin,
Ankara, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları
GÜZEL, Abdurrahman. (2002) Hacı Bektaş-ı Veli ve Makalat, Ankara, Akçağ,
İVGİN, Hayrettin; (2004). Kısas Köyünde Bazı Halk Kültürü Değerleri, http://turkoloji. cu.edu.tr/HALK%20EDEBIYATI/19.php 20.04.2010
KARAHAN, Abdülkadir, (1991). “Âşık Edebiyatı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklope- disi, C.3, İstanbul.
KOCATÜRK, Vasfi Mahir. (1968) Tekke Şiiri Antolojisi,. Ankara, s.361 Edebiyat Yay. KÖPRÜLÜ, M. Fuat;1989, Edebiyat Araştırmaları I, Ankara. Akçağ yay.
KURNAZ, Cemal; (2003)Türküden Gazele, Ankara, Bizim Büro Yayınları.
KURNAZ, Cemal; (1990) Halk ve Divan Şiirinin Müşterekleri Üzerine Denemeler, Ankara, s.45-49
KÖPRÜLÜ, Fuad. ( 2004) Saz Şairleri I-IV, Ankara, Akçağ Yayınları
OĞUZ, M. Öcal. (2007). “Âşık Şiiri (XVI-XX. Yüzyıl) Ozan-Baksı’dan Âşık’a Dönüşüm”.
Türk Edebiyatı Tarihi, C 2.. İstanbul, KTB Yay
SAĞ (Aydınlar) Pınar, (2004) Kısas Folkloru İçinde Dertli Divani’nin Sanatçı Kişiliği ve Eserleri, (Yayımlanmamış Lisans Tezi, İstanbul, Danışman: Y. Doç. Dr. Göktan AY)
SAKAOĞLU, Saim. (1989). “Türk Saz Şiiri”. Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı III (Halk Şiiri).
C. LVII. Sayı: 445-450/ Ocak- Haziran. TDK Yay. Ankara.
YARDIMCI, Mehmet; (2008) Edebiyat Tarihi Çerçevesinde Âşık Edebiyatı Araştırmaları, Ank., s.289-304 ak) (Sağ, 2004: 6)
Seyredelim Horasan'ın ilini Gördüm iki turna güzel turnalar Tavaf ettim imamların yerini Gördüm iki turna güzel turnalar
Muhammed bizimdir Ali bizimdir Erkânı bizimir yolu bizimdir Değmesin yâd avcı teli bizimdir Gördüm iki turna güzel turnalar
Muhammed Ali'den parıldar damlar Elinde oğar ol şems ilekamer Yaylağı Yıldız'dır gözleri Kemer Gördüm iki turna güzel turnalar
Şu geen avcıdan hazerim deyü Ezel ki ikrarı bozarım deyü Çığrışır Tebriz'de öterim deyü Gördüm iki turna güzel turnalar
Pir Sultan Abdal'ım kendi halinde Kalmadılar evliyanın yolunda Kalkıştıda gitti Ali gölünde Gördüm iki turna güzel turnalar
PİR SULTAN ABDAL